Soru Sor
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Medeniyet insanoğlunun ateşi keşfetmesi ve ateşi birçok alanda kullanmaya başlaması ile başlamıştır. İnsanlar ilk yakıt olarak odunu kullanmışlardır. Bugün hala odun enerji ihtiyacını %10'unu karşılamaktadırlar. Enerji ihtiyacımızın %80'ini ise fosil yakıt olarak adlandırdığımız kömür, petrol ve doğal gazdan karşılamaktayız.
Bu yakıtlar yenilenemez enerji kaynakları olarak adlandırılır. Fosil yakıtların oluşumu 200 milyon yıl öncesine dayanmasına rağmen bu yakıtlar yaklaşık 1000 yıldır kullanılmaktadır.
Tarih: 2018-03-03 13:49:19 Kategori: Kimya
Soru Tarat
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Ham Petrol Ve Oluşumu Nedir
Bu yakıtlar yenilenemez enerji kaynakları olarak adlandırılır. Fosil yakıtların oluşumu 200 milyon yıl öncesine dayanmasına rağmen bu yakıtlar yaklaşık 1000 yıldır kullanılmaktadır.
Ham petrolün başındaki “ham” kelimesinden ne anlıyoruz?
Ham madde işlenmemiş madde anlamına gelir. Ham petrol bileşenlerine ayrılarak yani damıtılarak günlük hayatta kullanılan çeşitli akaryakıt ürünlerine dönüşür. Ham petrol, çıkarıldığı yere ve derinliğe göre kahve, koyu yeşil ya da siyah renkli bir sıvıdır.Ham petrol nasıl oluşur?
Hidrokarbonların ve buna bağlı olarak petrolün yer altında nasıl oluştuğu 20. yüzyılın başından beri süren bilimsel araştırmalarla açıklanmaya çalışılmaktadır. Tüm hidrokarbonlar, milyonlarca yıl öncesinde yaşamını yitirmiş olan bitkisel ve hayvansal canlıların yani ölü organizmaların artıklarının durgun deniz ve göl gibi ortamların tabanında birikmesiyle oluşmuştur. Ölü organizmalar akarsuların bu ortama taşıdığı kum, kil, çakıl, çamur ve mineral taneciklerle birlikte dibe çökerek yığılır. Milyonlarca yıl süren çökelme ve yığılma su diplerinde tabakalar hâlinde gittikçe kalınlaşan çökelleri oluşturur. Zamanla altta kalan tabakaların, üzerine çöken yeni tabakalarla birlikte tabana uyguladığı ağırlık artar. Sürekli artan ağırlık ve basıncın etkisiyle tabakalar sıkışmaya ve birbirlerine tutunmaya başlarlar. Böylece kaya şekline dönüşmüş olurlar. Organik artıklar da oluşan bu kayalardaki gözenekli boşluklarda su ile birlikte sıkışır. Isı, basınç ve bakteri etkisi gibi faktörlerle kimyasal bozunma sonucunda parçalanıp moleküler değişime uğrarlar. Bu bozunma süreci sonucunda organik kökenli katılar, sıvılar ve gazlar oluşur. Bu sıvılar ve gazların bozunma süreci devam ederek fosil yakıt olarak adlandırdığımız ham petrol ve doğal gaz oluşur.Organik maddece zengin kayaya ana kaya ya da kaynak kaya adı verilir. Kil, kum, organik atık kabukları ve mineraller hem fiziksel hem de kimyasal değişimlerle sıkışarak taşlaşır ve yer altı kayaç katmanlarını oluşturur. Oluşan petrol vedeniz suyu, sıkışan çökeller içerisinden damlacıklar hâlinde sızarak birikebileceği boşluklar arar. Bu boşlukların bulunduğu gözeneklerin içinde petrol ve gaz oluşan kayaçlara hazne kayaç adı verilir.Petrol, oluşum sürecinde yüksek oranda organik madde içeren ana kaya içinden sıkışarak daha gözenekli kayalara yani hazne kayalara göç eder. Buna birincil göç denir. Bu göç olayı kilometrelerce yatay ve düşey yönde olabilir. Petrol sudan daha düşük yoğunluğa sahip olduğundan göç ettiği bu gözenekli kaya içerisinde su ile düşey olarak yer değiştirmeye başlar. Bu olaya petrolün ikincil göçü denir. Bu göçlerle birlikte petrolün bir kısmı, yol bulup yeryüzüne ve deniz diplerine sızarken bir kısmı da kayaç gözenekleri içinde sıkışır ve başka kayaca göç edemez. Petrol kapanı olarak adlandırılan bazı yer altı yapılarında birikir. Petrolün bu durumu çay bardağındaki çaya bandırılmış bir kesme şekerin gözeneklerine dolmuş hâlde bulunan çaya benzemektedir. Bu şekilde bulunan petrol, hazne kayanın çatlak, yarık ve gözenekleri içinde milyonlarca yıl saklı kalmayı başarır.Petrolün hazne kaya içerisinde kapanlanabilmesi için geçirimsiz bir tabakaya ihtiyacı vardır. Bu tabakaya örtü kaya adıverilir.Petrolün içinde toplanabildiği kapanlar iki yoldan meydana gelebilir. Petrol kapanları, oluşumlarına yol açan olaylara göre isimlendirilir. Bunlar; yer kabuğu hareketleri sonucunda oluşan tektonik olaylar ve tabakalaşma anlamına gelen stratigrafik olaylardır. Tektonik olaylar, yer kabuğu hareketleri sonucunda oluşur. Stratigrafik olaylar ise tabakalaşma sonucu oluşur. Her iki olayın da oluşumunda etkili olduğu petrol kapanları bulunmaktadır.Tarih: 2018-03-03 13:49:19 Kategori: Kimya
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Yorum Yapx
Ham Petrol Ve Oluşumu Resimleri
-
5 Ham Petrol Ve Oluşumu Sunumları
Ham Petrol Ve Oluşumu Videoları
Ham Petrol Ve Oluşumu Soru & Cevap
Ham Petrol Ve Oluşumu Ek Bilgileri
-
1 6 yıl önce
Ham Petrol Nedir, Nasıl Oluşur?
Medeniyet, insanoğlunun ateşi keşfetmesi ve ateşi birçok alanda kullanmaya başlaması ile başlamıştır. İnsanlar ilk yakıt olarak odunu kullanmışlardır. Bugün hâlâ odun enerji ihtiyacımızın %10’unu karşılamaktadır. Enerji ihtiyacımızın %80’ini ise fosil yakıt olarak adlandırdığımız kömür, petrol ve doğal gazdan karşılamaktayız. Bu yakıtlar yenilenemez enerji kaynakları olarak adlandırılır. Kömürün oluşumundan bahseden önceki konu başlığındada anlatıldığı gibi fosil yakıtların oluşumu 200 milyon yıl öncesine dayanmasına rağmen bu yakıtlar yaklaşık 1000 yıldır kullanılmaktadır.
Ham petrolün başındaki “ham” kelimesinden ne anlıyoruz?
Ham madde işlenmemiş madde anlamına gelir. Ham petrol bileşenlerine ayrılarak yani damıtılarak günlük hayatta kullanılan çeşitli akaryakıt ürünlerine dönüşür. Ham petrol, çıkarıldığı yere ve derinliğe göre kahve, koyu yeşil ya da siyah renkli bir sıvıdır.
Ham petrol nasıl oluşur?
Hidrokarbonların ve buna bağlı olarak petrolün yer altında nasıl oluştuğu 20. yüzyılın başından beri süren bilimsel araştırmalarla açıklanmaya çalışılmaktadır. Tüm hidrokarbonlar, milyonlarca yıl öncesinde yaşamını yitirmiş olan bitkisel ve hayvansal canlıların yani ölü organizmaların artıklarının durgun deniz ve göl gibi ortamların tabanında birikmesiyle oluşmuştur. Ölü organizmalar akarsuların bu ortama taşıdığı kum, kil, çakıl, çamur ve mineral taneciklerle birlikte dibe çökerek yığılır. Milyonlarca yıl süren çökelme ve yığılma su diplerinde tabakalar hâlinde gittikçe kalınlaşan çökelleri oluşturur. Zamanla altta kalan tabakaların, üzerine çöken yeni tabakalarla birlikte tabana uyguladığı ağırlık artar. Sürekli artan ağırlık ve basıncın etkisiyle tabakalar sıkışmaya ve birbirlerine tutunmaya başlarlar. Böylece kaya şekline dönüşmüş olurlar. Organik artıklar da oluşan bu kayalardaki gözenekli boşluklarda su ile birlikte sıkışır. Isı, basınç ve bakteri etkisi gibi faktörlerle kimyasal bozunma sonucunda parçalanıp moleküler değişime uğrarlar. Bu bozunma süreci sonucunda organik kökenli katılar, sıvılar ve gazlar oluşur. Bu sıvılar ve gazların bozunma süreci devam ederek fosil yakıt olarak adlandırdığımız ham petrol ve doğal gaz oluşur.
Tanımı ve Tarihçesi
Petrol kavramı, latince bir kelime olan ve�taş anlamını�gelen�”petra” ile, yine latince bir kelime olan ve�yağ�anlamına gelen “oleum” kelimelerin birleşmesiyle oluşmuştur ve ingilizce karşılığı Petroleum’dur. Bileşiğinde yoğun olarak metan, etan ve propan gazları bulunur. Petrol, ham yani işlenmemiştir. Petrolün işlenmesiyle Benzin, Dizel, Gaz yağı, Fuel Oil ve Motorin elde edilmektedir.
Petrol ilk olarak 4.yüzyılda çinde ısınma ve aydınlatma amacıyla kullanılmıştır. Bilindiği gibi o dönemlerde aydınlatma aracı olarak genellikle gaz yağı kullanılırdı. Özellikle denizlerden güçlükle yakalanan balinaların yağı gaz lambalarında kullanılırdı. Ancak 1853 yılında polonyola Ignacy Lukasiewicz’in petrolü gaz lambalarında kullanmasıyla bir dönüm noktası olmuştur. Bu tarihten sonra petrolün önemi her geçen gün artmış bir nevi petrol çılgınlığının başlangıcı olmuştur. 1861 yılında ise� Mirzoeff adındaki bir iş adamı� Azerbaycan-Bakü’de ilk petrol rafinerisini kurmuştur. 19.yüzyılın sonlarına doğru petrolle çalışan motorun bulunmasıyla petrolün önemi de ikiye katlanmıştır.
Petrolün Oluşumu
Petrolün nasıl oluştuğu tam olarak bilinmemektedir. Ancak milyonlarca yıl önce denizlerle kaplı olan yerküre içerisindeki binlerce bitki ve hayvan artıklarının çürümesiyle yer tabanında birikmesi ve zaman içerisinde deniz sularının çekilmesiyle bu artıkların üzerinin kum ve toprakla kapanmış olabileceği ve�daha sonra ise yerin altında oluşan sıcaklık ve basıncın etkisiyle petrolün oluşmuş olabileceği düşünülmektedir. Milyonlarca yıl süren bu oluşum sonucunda yerin altında sıkışan petrol, bazen yerkabuğundaki çatlaklardan dışarı çıkarak havuzları ve katran çukurlarını�oluşturmakta bazen de yerin altındaki geçirgen tabakalarda birikerek rezervuar olarak adlandırılan yerlerde birikmektedir.
Kullanım Alanları
Ham petrolün kullanım alanı sınırlıdır ancak petrol işlendikten sonra elde edilen ürünlerin değeri ve kullanım alanıda artmaktadır. Petrolün işlendiği yere rafineri denir. Ham petrol işlendikten sonra elde edilen ürünler önem sırasına göre; Benzin, Fuel Oil, Motorin, Lipit Petrol Gazı (LPG), Jet Yakıtı ve Asfalttır.
Günümüzde petrolün işlenmesiyle 80 bin’e yakın ürün elde edilmektedir. Ancak en çok kullanıldığı alanlar ulaşım ve enerjidir.
Petrol Arama ve Çıkarma Faaliyetleri
Bir bölgede petrol çıkarmak için çalışmalarına başlamadan önce o bölge teknolojik aletlerle uzun bir süre gözlemlenir. Çünkü petrol çıkarmak maliyeti yüksek olan bir iştir. Petrol araması yapılan bölgenin öncelikle havadan ve karadan fotoğrafları çekilir ve yer yapısı incelenir. Yeryüzünden ve yerin altından alınan kayaç örneklerine X ışınları yardımıyla kimyasal çözümleme yapılır ve oluşumu belirlenir. Daha sonra yer hareketlerini belirlemek amacıyla sismograf gibi sismik cihazlar kullanılır ve genellikle dinamit patlatılılarak yer hareketleri belirlenir. Eğer herhangi bir rezervuara rastlanırsa sondajlama yapmadan önce rezervuar içerisindeki petrol miktarı ölçülür, eğer bulunan petrol maliyeti karşılayamayacak durumda ise kuyu terkedilir. Ancak rezervuardaki petrol oranı fazla ise sondajlama yapılır ve yer kabuğunu delecek güçteki araçlardan faydalanılır. Kullanılan sondajlama araçlarının ağırlığı yüz tondan fazladır. Böylece yer kabuğu kolayca delinebildiği gibi, rezervuara ulaşıldığında da petrolün dışarı fışkırmasını engeller. 1980 yılında İran’da açılan ilk petrol kuyusundan çıkarılan petrol yaklaşık 350 metre yüksekliğe kadar fışkırmıştır. Günümüz teknolojisiyle karşılaşılan böyle bir durum kaza sayılmaktadır ve tedbiri alınmazsa çok tehlikelidir. Rezervuar içerisindeki petrole ulaşıldığında ise kuyunun ağzına basınca dayanıklı bir kapak takılır.
En Çok Petrol Rezervine Sahip Ülkeler
Petrolün ölçü birimi Varil’dir. Petrol ilk keşfedildiğinde tahta varillere doldurulduğu için o günden bu güne ölçü birimi olarak varil kabul edilir. 1 varil 159 litreye tekabül etmektedir.
2004 Yılı verilerine göre en çok petrol rezervlerine sahip ülkeler
Ülke
Kanıtlanmış Rezerv
(109 varil)
R/P Oranı (Rezerv-Üretim)
Suudi Arabistan
262.7
67.8
Iran
132.5
88.7
Irak
115.0
>100
Kuveyt
99.0
>100
Birleşik Arap Emirlikleri
97.8
>100
En Çok Petrol Üreten Ülkeler
2004 yılı verilerine göre en çok petrol üreten ülkeler
Ülke
Günlük Üretim
(106 varil)
Suudi Arabistan
10.37
Rusya Federasyonu
9.27
Amerika Birleşik Devletleri
8.69
İran
4.09
Mexico
3.83
Dünya’daki Petrol Rezervleri Tükenebilir mi?
Tabloyu incelediğimizde aklımıza gelen ilk soru ileride petrolün tükenip tükenmeyeceğidir. Petrolde bir yenilenemez enerji kaynağı olduğu için elbette petrol rezervleri de tükenir. Ancak bu öyle kısa süreli bir olay değildir. 2002 yılında yapılan araştırmalara göre dünyaya 40 yıl yetecek kadar petrol rezervi kalmıştır. Ancak bu 40 yıl sonra petrolün tükeneceği anlamına gelmez. Çünkü hala yerin altında keşfedilmeyi bekleyen binlerce petrol rezervuarı bulunkatadır
Hidrokarbonların ve dolayısıyla petrol ve gazın yeraltında nasıl oluştuğu, 20. yüzyılın başından beri süregelen bilimsel araştırmalar ile incelenmektedir. Petrolün oluşumuna ilişkin birkaç teori vardır. En önemlisi, tümhidrokarbonların yaşamını yitirmiş canlıların artıklarının durgun deniz ve göl gibi ortamların tabanında birikmesiyle oluşmaya başladıklarını ortaya koymaktadır. Deniz, göl veya akarsularda yaşamını yitirmiş olan bitkisel ve hayvansal canlılar (yani ölü organizmalar) akarsuların bu ortamlara taşıdığı kum, kil ve mineral tanecikleri ile birlikte dibe çökerek yığılırlar. Birkaç milyon yıl sonra, yer bilim tabakalarının kayması sonucunda bu hammadde, yerini karmaşık bir karbon-hidrojen karışımına bırakmıştır. Bu karışım, sıvı haldeyken petrolü, gaz haldeyken doğal gazı oluşturmaktadır. Milyonlarca yıl boyunca yer kabuğunun geçirdiği sarsıntılar petrolün doğduğu deniz kayaçlarından dışarı çıkmasına yol açmış, böylece komşu kayaçlara sızdıktan sonra açık havaya ulaşan petrol sızıntıları bitüm örtüleri oluşturmuştur. Ama genellikle, geçirimsiz sert kayaçlarla karşılaşarak alttaki tabakalara sızıp kararlı bir hal almış ve yoğunluk sırasına göre yayılmış, böylece, sünger gibi gözenekli kayaçlar içine yerleşerek petrol yataklarının oluşmasına yol açmıştır. Organik karbon dönüşümünden (Şekil 1.1) tüm dönüşüme ne kadar organik madde aktarıldığını belirleyen değişkenler; depolanan organik madde miktarı, bu organik maddenin türü (karasal, deniz vs.) ve depolanan çevredir. Son terim, aerobik (oksijenli) ya da anaerobik (oksijensiz) bölgedeki depolanma oranı ve depolanma süresince biyolojik aktivitenin türü ve derecesi gibi birkaç değişkeni daha içermektedir.
Şekil 1.1
Organik maddenin petrole dönüşümü kompleks bir prosestir. Biyolojik aktivite organik maddeyi değiştirerek petrolün oluşumunu başlatmış olur. Denizdeki canlılar öldükten sonra büyük bir kısmı diğer canlılara yem olur ya da dibe çökerek bakterilerin etkisinde kalır. Dipte sular oksijence zengin ise, organik maddeler oksitlenip su ile karbondioksite dönüşürler. Oksitlenmeden su dibine ulaşan ve üzerleri çökellerle örtülen organik maddeler ise gömülmeye başlar. Gömülen organik madde giderek artan basınç ve sıcaklık etkisi altına girer ve 3 önemli safha geçirir:
• Diyajenez
• Katajenez
• Metajenez
Bitkisel ve hayvansal kökenli malzemeler mikroskobik boyuttan gözle görülebilecek boyuta kadar değişen büyüklüklerdeki organik atıklardan oluşurlar. Bu atıkların farklı tip bakterilerle, oksijenli ve oksijensiz ortamlarda mikrobiyal bozulmaları sonucunda süreç başlar. Milyonlarca yıl süren bu çökelme ve yığılma olayı tüm çökel malzemenin kalınlığının artmasına neden olur. Ancak, artan kalınlıkla birlikte çökellerin tabana uyguladıkları ağırlık da artar. Önce çökelen ve altta kalan kayaç bileşenleri sürekli artan üst ağırlık etkisi altında sıkılaşmaya ve birbirlerine tutunmaya başlarlar. Organik atıklar da sıkılaşan katı tanecikler arasında gözenek adı verilen çok küçük boşluklarda ve çatlaklarda su ile birlikte sıkışırlar ve yeraltındaki ısı, radyoaktif element ışıması, bakteri etkisi ve üst ağırlık baskısı gibi etkenler altında kimyasal bozunmaya ve moleküler değişime uğrarlar. Engler Kuramı olarak bilinen bu bozunma yüz binlerce, milyonlarca yıl sürer. Diyajenez; organik madde içindeki oksijenin eksiltilmesi veya yok edilmesidir, bu sırada hidrojen-karbon oranı ise önemli bir değişime uğramamaktadır. İlk basamak olan diyajenez, mikrobiyal aktivite sayesinde biyolojik moleküllerin ilk kez daha küçük moleküllere dönüştüğü bir prosestir. Bunlar daha sonra, organik fonksiyonel grupların oluşmasıyla, doğal olarak başarılı bir şekilde polimerleşirler. Bu olaylar sonrasında organik maddeden metan, karbondioksit ve su açığa çıkartılarak organik madde kerojen adı verilen çok atomlu bağlarla birbirine bağlanmış kondense benzen halkalarından oluşan bir makro moleküler kompleks hidrokarbona dönüşür. Gömülme devam ettikçe daha derinde, daha fazla sıcaklık ve basınç altında katajenez gelişir. Katajenez, petrol ve doğal gaz oluşumu için kerojenin ısısal bozunmasıdır. Tortullaşmanın sürmesiyle bunların daha derine inmesi, kerojenin diğer petrol ürünlerine dönüşmesini sağlar. Organik malzemenin miktarına ve türüne bağlı olarak,760 ve 4480 metre arası derinliklerde, 65°C ve 150°C arasındaki sıcaklıklarda sıvı petrol oluşumu başlar. Maksimum petrol oluşum derinliği 2000 ilâ 2900 metredir. Bunun altında doğal gaz oluşumu başlar. Katajenez esnasında kerojenden önce petrol, daha sonra doğal gaz ayrılır. Bu olay ile kerojendeki hidrojen/karbon oranı düşerken, oksijen/karbon oranında önemli bir değişme olmaz. Metajenez basamağında kerojenden son hidrokarbonlar da atılır ki bu genellikle metandır. Hidrojen/karbon oranı giderek azalır, sonuçta sadece karbon kalır ve bu da grafit oluşturur. Organik kökenli katılar bu evrelerden geçerek petrolü sıvı ve gaz fazlarında oluşturur. Bunlardan sıvılar ve gazlar bozunmalarını sürdürerek ham petrole ve doğal gaza dönüşmüşlerdir. Kimyasal olarak bu dönüşüm, okyanus ve deniz altında organik atıkların suda çözünen inorganik bileşiklere (CO2) dönüşmesidir. Bu bileşiklerin enerji ortamında karbonhidrata dönüşümü mümkündür. 6CO2 + 6 H20 + enerji→ 6O2 + C6H1206
C6H1206 organik bileşiği karbonhidrat olarak adlandırılır, sulu bir ortamda bu bileşik parçalanarak hidrokarbona dönüşür. (CH20)n → xCO2 + yCHz En basit üyesi CH4’dır ve bu dönüşüme Metajenez denir. Jeolojik dönüşüm süresi 1 milyon yıldır ve aşağıda verilen etkilere bağlıdır.
1. sıcaklık ve basınç (≈~100-120oC; 17 MPa)
2. radyoaktif ışınlar
3. katalitik reaksiyon (Vanadyum ve Nikel katalizörlüğünde oluşum hızlanır)
Glogozawski kuramı; magmada demirin katalizlediği dönüşüm reaksiyonu ile oluşur. C+H2O → CO + H2O→Petrol (Burada birinci reaksıyonda demir(FeSentez),iinci reaksiyonda ise kobalt(Co) ve nikel(Ni) katalizor rolu alıyor) gazı Fisher-Troph Tepkimesi Diğer bir teori de; kalsiyum karbonatın (CaCO3) alkali metal ile kalsiyum karbide (CaC2), sonra su ile asetilene (C2H2) ve daha sonra da petrole dönüşmesidir. Diyajenez sırasında killer, kumlar, organik artıkların kabukları ve mineraller hem kimyasal hem de fiziksel olarak değişim geçirirler ve sıkılaşarak taşlaşırlar, yeraltı kayaç katmanlarını oluştururlar. Gözenekleri içinde petrol ve gaz oluşan bu kayaçlara hazne kayaç adı verilir. Bir hazne kayacın içerisinde oluşan petrol ve gaz, kırılmaların oluşturduğu çatlak ve kırık yüzeyleri boyunca kaçarak daha gözenekli kayaçların gözenekleri ve/veya çatlakları içine göç edebilirler. Bu olay petrol veya gazın birincil göçü olarak adlandırılır. Göç olayı, petrol ve gaz içine
yerleşebilecekleri gözenekli ve geçirgen bir kayaç bulabildikleri sürece, kilometrelerce uzağa kadar yatay veya düşey yönde olabilir. Gözenekleri suya doygun, geçirgen bir kayaca göç etmeye çalışan petrol ve/veya gaz, sudan daha düşük yoğunluğa sahip olması nedeniyle yavaş yavaş su ile düşey yönde yer değiştirmeye başlar. Bu olay petrol veya gazın ikincil göçü olarak adlandırılır. Eğer
petrol ve gaz bu kayaç gözenekleri içinde sıkışırlar ve bir başka kayaç içine göç
edemezlerse, petrol ve gaz artık kapanlanmıştır. Yoğunluğu düşük olan gaz üstte,
onun altında petrol ve en altta da su olmak üzere kayaç gözenekleri içinde aşağı
doğru sıralanırlar. Molekülleri petrolden çok daha küçük olan gaz bazen petrolün
içine giremeyeceği yeni bir göç yolu bulup petrolden ayrılabilir. Bu şekilde,gözenekleri içinde petrol ve gaz kapanlanmış bir kayaç parçasına petrol
Petrol, kömür ve bitümlü şeylerle beraber fosil yakıtlar denilen grubu oluşturur. Kömürler % 55 ile % 95 arasında serbest ve bileşim halinde karbon içeren, katı, organik kökenli kayaçlar olup, yandıklarında değişik miktarlarda kül bırakırlar. Genel olarak bitkisel kökenlidirler. Bitümlü şeyler, kömüre nazaran karbon miktarı az fakat içerdikleri inorganik mineralleri çok daha fazla olan ve genellikle killi bir ana kayaçla bütünleşmiş organik maddelerden ibarettir. Petroller, gaz, sıvı veya katı halde bulunabilen hidrokarbonlar olup, genellikle bir hazne kayaç içerisinde depolanmışlardır. Sıvı hidrokarbonlara ham petrol gaz halindekine doğal gaz ve katı olanlarına da bileşimlerine göre asfalt, parafin veya bitüm adı verilmektedir.
PETROLÜN OLUŞUM TEORİLERİ
Fosil yakıtlardan olan petrolün kökeni hakkında öne sürülmüş, inorganik ve organik teoriler olmak üzere, iki ayrı teori bulunmaktadır. İnorganik teoriyi ortaya atanlar ve destekleyenler çoğunlukla kimyagerlerdir ve dayanaktan da laboratuvarda inorganik maddelerden sağladıkları metan, etan, asetilen ve benzol gibi hidrokarbonlardır. Bu hidrokarbonların tabiatta da benzeri işlemlerle oluştuğu henüz ispatlanmamıştır. İnorganik teorilerde, başta arzın derinliklerindeki kimyasal reaksiyonlar olmak üzere, volkanik faaliyetler ve bir de arzın soğuması sırasında petrolün oluştuğunu ileri süren astronomik olaylar söz konusu edilmektedir.
Organik teorileri de yine kimyagerler öne sürmüştür. Laboratuvarlarda organik maddeleri (bitkisel ve hayvansal) ısıtarak ve damıtarak, petrole benzer bir sıvı hidrokarbon elde etmişlerdir. Böylece, petrolün kökeninin organik maddeler ve oluşum mekanizmasının da organik maddenin ısı ile parçalanması olduğunu rapor etmişlerdir.
Bilim adamları, her iki teorinin gerekçelerini ve teorileri çürüten verilerini karşılaştırmışlardır. Çoğunluğunun benimsediğine göre petrolün kökeninin organik ve denizlerde yaşayan organizmalar olduğu kabul edilmektedir. Petrol için hammadde olması muhtemel bu deniz organizmalarını iki grupta toplamak mümkündür.
Bitkiler: Yosunlar, diatomlar, mantaralar, bakteriler, dinoflagellatlar ve algelsporlardır.
Hayvanlar: Foraminiferler, radyolarya, protozoa’lar, süngerler, mercanlar, kurtlar, brozoa’lar, moolüsk’ler ve nihayet omurgalılardır.
Organik hammaddelerin petrol haline dönüşebilmesi için, gerekli enerji kaynakları 4 ana grupta özetlenebilir. Bunlar,
Isı ve basınç, 2. Katalitik reaksiyonlar, 3. Radyoaktif bombardıman ve 4. Bakteri etkileridir.
Bunlara ek olarak organik maddenin oksijensiz bir ortamda petrole dönüşmesi gerekmektedir.
PETROL VE DİĞER ORGANİK MADDELERİN İLİŞKİLERİ
Petrol, kömür ve diğer organik maddeler arasındaki kimyasal ve genetik bağıntı şekilde gösterilmiştir. Burada, glikoz, şeker kamışı, selüloz, odun, turba, linyit, taşkömürü ve grafitin doğrusal olarak dizilişleri kömürlerin selüloz gibi odunsu maddelerden, genellikle oksijen kaybı ile evrim geçirerek türemiş olduklarını açık bir şekilde göstermektedir. Hidrokarbonların ise daha çok protein ve yağlarla ilişkili olduğu görülmektedir.
PETROLÜN FİZİKSEL VE KİMYASAL ÖZELLİKLERİ
Petrolün yoğunluğu, hacmi ve vizkozitesi başlıca fiziksel özellikleridir. Diğerleri de kırılma indisi, flüoresans özelliği, renk ve kokusu ve kalorilfik değeridir. Petrol için yoğunluk birimi olarak API (American Petroleum Institute) değeri tanımlanmıştır. Bu değer, petrol fiyatlarının tespitinde önemli rol oynamaktadır ve 60°F sıcaklık ve 1 atmosfer basınç şartlarında verilmektedir. API değerlerine göre ham petrolü üç ana grupta toplamak mümkündür; bunlar çok hafif petrol (70-45 API), hafif petrol (45-25 API) ve ağır petroldür (25-10 API). API değeri yüksek olan petrole kaliteli petroldenilmektedir.
Hidrokarbonlar, molekül içerisindeki karbon atomlarının sayısına ve dizilişine bağlı olarak normal sıcaklık ve basınç şartlarında gaz, sıvı ve katı hallerde bulunurlar. 5 karbonluya kadar olan moleküller gaz halinde olup doğal gazı, 5 ile 17 karbonluya kadar olan moleküller ise sıvı halde olup gazyağı, mazot, benzin gibi ürünleri, 17 ile 22 karbonluya kadar olan petrol bileşimlerini ve 23 karbonludan daha büyük olanlar ise katı olup parafin, asfalt, zift gibi maddeleri oluştururlar. Karbon atomunun diğer karbon atomları ya da başka element atomları ile bağlanabilecek 4 bağı mevcuttur. Hidrojen atomu ise tek bağlı olup, ancak tek bir değişik element atomu ile bağlanabilir. Hidrokarbon bileşimleri pek çok homolog bileşimler teşkil etmektedirler. Petrolün bileşimi bakımından en önemli olan hidrokarbonlar şunlardır;
Parafin serisi (CnH2n+2),
Olefin serisi (CnH2n),
Asetilen serisi (CnH2n-2),
Aromatlar serisi (CnH2n-6)
Ham petrol yalnız H ve C’dan oluşmamıştır. Diğer elementlerse kükürt (S), Azot (N), Oksijen (O)’dir Ayrıca eser miktarda Si, Fe, Al, Ca, Mg, Cu, Pb, Sn, As, Sb, Zn, Ag, Ni, Cr, Mo, V ve U’dur. Bunların bir kısmı metalorganik, bir kısmı da organik kökenlidir.
PETROLÜN DOĞADAKİ DURUMU
Petrolün içinde oluştuğu çamurtaşı, kiltaşı gibi ince taneli, organik maddelerce zengin kayaçlara ana kayaç denilmektedir. En önemli ana kayaçlar, deniz ortamındaki killi kayaç, resital ortamdaki karbonatlı kayaç ve deltaik ortamdaki humuslu killi kayaçtır. Killi ana kayaçlarda zerreler halinde bulunan petrolün çeşitli etkenlerle daha bol gözenekli ve geçirgen bir kayaç olan hazne kayaca (rezervuar) göçüne birincil göç denir. Daha sonra uygun bir kapanda birikinceye kadar, hazne kayacın içinde hareket etmesine de ikincil göç denir. İkincil göç sonucunda hazne kayacına gelen hidrokarbonlar yoğunluklarına göre gaz-petrol-su diye kapan içinde yerleşirler. Hazne kayaçlar genellikle kumtaşı, kalker ve dolomitlerdir.
Rezervuar sıvılarının toplandığı ve muhafaza edildiği jeolojik yapılara kapan denilmektedir. Kapanlar yapısal, stratigrafik ve kombine olmak üzere üç ana grupta sınıflandırılmaktadır.
PETROLÜN ARANMASI VE ÜRETİLMESİ
Petrol ve doğal gaz arama faaliyetlerinin amacı petrolün bulunduğu kapanın araştırılıp, bulunması demektir. Petrol kapanları yeryüzüne çok yakın olabilecekleri gibi, çok derinlerde de olabilirler. Petrol kapanlarının hepsinde petrolün varlığına rastlamak mümkün değildir. Petrol aramalarına denizlerde ve karalarda devam edilmektedir. Deniz sondajlarının maliyeti karalarda yapılan sondajlardan 2-3 misli daha fazladır. Bu nedenlerle petrol arama faaliyetleri çok riskli ve pahalı bir iştir.
Petrol arama metodları jeolojik, jeofizik, jeokimyasal, sondaj ve kuyu ve saha verimliliğinin belirtilmesinden ibarettir. Bir arama kuyusundan petrol veya gaz bulunduğunda kalitesi, miktarı ve sahanın büyüklüğü dikkate alınarak, ekonomik olup olmadığını araştırmak gereklidir. Petrollü sahada açılan ilk arama kuyularından sağlanan jeoloji ve üretim verileri, üretilebilecek hidrokarbon miktarı ve rezervuar hakkında bilgi verir. Üretim kuyularının, belli bir geometrik plana göre açılması gereklidir. Eğer kuyular birbirlerine çok yakın açılırsa, petrol sahasına yapılan yatırım çok yüksek olacak ve işletme kârı azalacaktır. Eğer kuyular çok seyrek açılırsa, üretilebilecek hidrokarbon miktarı azalmış ve üretim verimliliği düşürülmüş olacaktır.
Petrol yeraltından, ya kendi enerjisi ile ya da yüzeye veya yeraltına yerleştirilen pompa ile çıkartılmaktadır. Bu şekilde yapılan üretime birincil üretim denilmektedir. Üretimin ekonomik olmayan seviyeye düşmesi ile üretimi yükseltebilmek için rezervuara ek bir enerji verilmesi gerekecektir. Bu enerji ısısal kurtarım teknikleriyle, gaz ve kimyasal madde enjeksiyonuyla ve diğer tekniklerle sağlanabilmektedir.
TÜRKİYE’DE PETROL ARAMA FAALİYETLERİ
Türkiye’de petrol aramalarına Petrol Arama ve İşletme İdaresi tarafından 1935 yılında başlanmıştır. Bu işler daha sonra kurulan Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü (MTA) eliyle yürütülmüştür. Ülkemizde geniş çapta aramaya, ancak Petrol Kanunu’nun (1954) yürürlüğe girmesiyle başlanmıştır. Yabancı şirketlerin de aramalara başlamasıyla birlikte Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) adı altında kurulan ulusal, kurumumuz, MTA tarafından bulunan Raman ve Garzan petrol sahalarını işletmeye başlamıştır.
Ülkemizin jeolojik yapısı ve tektonizması nedeniyle üretim sahalarımız küçük boyutlu ve fazlasıyla bölünmüş durumdadır. Bulunan petrol rezervlerinin zengin olmaması ve çok derinlerde bulunması, üretilecek ham petrolün maliyetini yükseltmektedir. Ülkemizde 18 bölgede petrol aramalarına devam edilmektedir. Bölgelerimizden Güneydoğu Anadolu Bölgesi petrol üretiminde, Trakya Bölgesi de gaz üretiminde en önde gelen yerlerdir. Ülkemizde ilk bulunan saha 1945 yılında keşfedilen Raman sahası olup, halen bilinen en büyük sahamız Batı Raman’dır.
Türkiye’deki petrol üretiminin büyük bir kısmı TPAO ve NVTC Shell şirketlerince yapılmaktadır. Yeni sahaların bulunmaması veya üretimi yükseltici tekniklerin uygulanmaması durumunda, her iki şirketin petrol üretimleri azalmaya devam edecektir. TPAO bazı sahalarında karbondioksit gazı enjeksiyonu ile üretimi yükseltme çalışmalarına başlamış bulunmaktadır. TPAO, 29 adet çalışan petrol sahasından günde yaklaşık 28000 varil petrol üretmektedir.
PETROLÜN ENERJİ KAYNAKLARI İÇİNDEKİ YERİ
Petrol ürünlerinin enerji kaynağı olarak ilk kullanıldığı yer, Birinci Dünya Savaşı’ndaki savaş gemileri olmuştur. Henry Ford’un 1911 yılında otomobil imalâtını seri hale getirmesiyle, petrol ürünleri kısa zamanda enerji maddesi olarak, önemini büyük çapta arttırmıştır. Ancak, petrolün değer kazanması diğer enerji kaynaklarına olan talebi azaltmamıştır. Halen bitkisel ve hayvansal enerji kaynakları kullanılmaktadır. Petrol üç önemli özelliğiyle böyle bir yüksek değere sahip olmuştur:
Petrol hareketli araçların ana yakıtıdır,
Petrol bir ısı yakıtıdır;
Petrol, petro-kimya, makina yağları ve gübre sanayiinde kullanılan ana kimya maddesidir.
Birincil enerji kaynaklarından olan kömür, doğal gaz, petrol, nükleer ve hidrolik enerjilerin birim başına sağladıkları enerji miktarları farklılık göstermektedir. Enerji kaynaklarının birim başına sağladıkları enerji bakımından mukayeselerinin yapılabilmesi için, eşdeğer ölçü birimlerinin kullanılması lazımdır.
Türkiye’nin sahip olduğu rezerv miktarları Orta Doğu ülkeleri içinde yer almaktadır. Bu miktar ham petrol için 139 milyon varil ve doğal gaz için 514 x109 ft3 kadardır. Tablo-3’ten görüldüğü gibi, dünya ham petrol rezervlerinin en büyük kısmı % 58.6’lık pay ile Orta Doğu ülkelerine aittir. Orta Doğu ülkeleri içinde bu pay sırasıyla Suudi Arabistan, Irak, Kuveyt, Abu Dabi, İran ve diğerlerinindir. Dünya doğal gaz rezerv miktarında Doğu Avrupa (% 38.3) ve Orta Doğu (% 30,2) ülkeleri en başta gelmektedirler. Bunların içinde Sovyetler Birliği 1 337 400 x 109 ft3 ile başta ve sonra 498 000 x 109 ft3 ile İran ikinci sırada yer almaktadır.
Türkiye, Avrupa ve Asya arasında köprü vazifesi gören ülke konumundadır. Batı tipindeki endüstriyel ekonomiye yönelmiş olduğundan, son 20 yıl içerisinde petrole olan talebi, ani bir şekilde iki katın üzerine çıkmıştır ve halen petrol tüketimi artmaktadır. Ülkemizin giderek artan enerji talebinin, bugün için bilinen kaynaklarla karşılanmasının yetersiz kalacağı bilinmektedir. Fakat sağlıklı bir yaklaşımla enerji talebinin karşılanabilmesi için, ülkemizin bölgesel enerji planlarının yapılması ve dolayısıyla bölgesel enerji kaynakları, kaliteleri, bölgelerin enerji tüketimleri hakkındaki bilgilerin sağlanması gereklidir. Yerli ve yeni enerji kaynaklarımızın geliştirilmesine hız verilmesi, özellikle hidrolik, linyit, petrol ve doğal gaz arama ve üretme faaliyetlerinin maliyet gereksinimlerini sağlayarak gelişmelerine yardımcı olunmalıdır. Ayrıca, ülkemizin nükleer enerjiden yararlanma politikası da belirlenerek gerekli çalışmalar yapılmalıdır.
Sende Bilgi Ekle
Bu yazının geliştirilmesine yardımcı ol.
-